23 Aralık 2013 Pazartesi



Hep şiirler geçiyor aklımdan. Şarkılar sonra. Sonra bir bakıyorum Zeynom, yok yanımda. Aslında yok gibi değil de, sadece ulaşamıyorum  o kadar. Yani ne bileyim Arıklı'da ya da İstanbul'da bir yerlerde    telefonu çekmiyor, öyle internet falan kapamış da iletişim kuramıyoruz sanki sadece. Tuhaf bir şey, zaman uçmuş gibi, zamansız bir şey. Hani sanki o kadar zaman geçmemiş, sanki tüm bunlar olmamış da birazdan Samatya'ya ineceğiz beraberce. Şapkasını tutacağım, ayakkabılarını geçirirken ayaklarına. Bir yaz sıcağı çarpacak yüzümüze apartman kapısında çıkar çıkmaz. Sonra sola doğru kıvrılacak sokak. Yoruldum biraz soluklanalım diyeceğim, bulduğumuz ilk duvarın üstüne oturup ayaklarımızı sarkıtarak, ahşap Rum evini izleyeceğiz karşıdaki. Samatya ve Kuyulu Bakkal Sokak arasındaki tüm yolları, kahveleri, camileri, kiliseleri, ağaçları, kuşları, kedileri, yıkık duvardan başını uzatan incir ağacını hepsini tanıdık tatlı bir ezbere alacağım ve hiç unutmayacağım.
Şiirler diyordum, yazıyı yazdıran aklımdan belli belirsiz geçen Ece Ayhan şiirinin bir kaç dizesini yazıp bırakıyorum.  
Kapkaragümrüklü ölçüsüz uyaksız Ali çocuklar.
Asılmak bilirsiniz kesin tehlikeli ve yasaktır.
Edirnekapı-Bahçekapı sarı kamu tramvaylarına 

15 Aralık 2013 Pazar

Sanatkârın Ölümü


Sanatkârın Ölümü
Gitti gelmez bahar yeli; 
Şarkılar yarıda kaldı. 
Bütün bahçeler kilitli; 
Anahtar Tanrıda kaldı.
Geldi çattı en son ölmek.
Ne bir yemiş, ne bir çiçek;
Yanıyor güneşte petek;
Bütün bal arıda kaldı.
Cahit Sıtkı Tarancı

7 Aralık 2013 Cumartesi

Şahdamar

Sezai Karakoç var bugün menüde, Ümit Ünal'ın blogunda rastladım.


Siz hürsünüz; siz şartsız ve kayıtsızsınız
Bir balığın, bir siyah, bir kara balığın
İncecik kılçığı üzerine yemin edersiniz;
(K) harfi üzerine yemin edersiniz.
Rakı içen kadınların, çiçek yiyen kızların
İyilikleri, günahları ve çeyizleri üzerine yemin edersiniz.
İstakozların, kırmızı ve mavi istakozların
Bir mavzerlik peygamberlikleri üzerine,
Küçük ve büyük, acılı ve acısız
Yeminler yeminler yeminler edersiniz.
Siz siz üzre yeminler edersiniz.

Biz hayret eder, kuvvet eder, dudağımızı bükeriz;
Dudağımızı kör makaslarla dilim dilim ederiz
İki tane elimiz var deriz;
Bin tane elimiz olsaydı
Bini birbirinin aynı olurdu deriz.
999 elimiz kağıt gibi yansın,
Bir elimiz güneş gibi dursun..
Biz elbette dudak büker, hayret ederiz.

Biz inkar eder, inkarı severiz;
Bayram hediyenizi iade ederiz
Biz mahcup ve onurlu çocuklarız
Başımızı kaldırıp bir bakmayız
Siz rüyalarınızda yaşayıp durursunuz
Siz güvercinleri gözlerinden vurursunuz
Siz ekmeğin hamurunu, aşkın hamurunu samandan yoğurursunuz
Siz rüyalarınızda yaşayıp durursunuz

Toprağı zindana koyduk biz
Üzerine yedi kilit vurduk biz
Kaç gelinin alnında kaç yumurta kırdık biz
Varsın yarın takılsın benim çene kemiğim
Bir köpeğin ön dişlerine
Ve Fahriye'nin kürek kemiği tam ortasından kırılsın
Biz inkar eder, şah inkarlar severiz.
Kafamızı kaldırıp bir bakmayız
Ruhumuzun içinde kar yağar
Anamızdan doğduğumuz geceden beri
Heybemizi emektar makinelere yükleriz
Fikirlerimizi tifil vinçlere
İri buğday tanelerinin trenleri yürüttügünü bilmeyiz
Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız
Biz kirli ve temiz çamaşırları
Aynı zaman aynı minval üzere katlarız
Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız

Siz kalbe hançer gibi giren
Siz kalpten ağaç gibi çıkan
Siz bize şahdamarımızdan yakın
Siz yüzükler içindeki kan
Siz inançların sedef kabuğunu
Ebabil kuşlarının gagalarıyla kıran

Bununla beraber üzülmediğinizi biliyoruz
Gün gelecek toprağın altına uzanacağız
Her gece saat beş sularında sizi
Toplardamarlarımızın içinde bekliyeceğiz

5 Aralık 2013 Perşembe


Bazı insanlar hayatını kaybetmez. Hayat onları kaybeder ancak... 
Nelson Mandela için yazmış birisi böyle. Ne kadar doğru, ne kadar yerinde bir söz etmiş!

Ah Metin Altıok

insan usul usul ölmek için gelir dünyaya.
başlar her gün biraz daha insan olmaya.
ve ölürken usul usul ne tuhaf;
aşık olur, kedi besler, isim verir eşyaya