01.11.1982 doğmuşum, elmalar
sevinmiş, babama vermiş müjdeyi. Elma kokan sonbaharda, bir de ikindi vaktinin sarısı girince işin
içine böyle gel git akıllı bir şey olmuşum işte. Ve bugün iki haylaz arkadaşım
da yanımda değil, zeynom ve pıte (babaannem). Onlar olmadan ilk yaş alışım, az
nefes alışım belki de. Evet ya, cidden sanki içime çektiğim hava eksildi.
Ayaklarım, ellerim, baktığım gök, ne oldu hepsine. Bir şey oluyordu, dalga
geçiyorduk, sonra bir şey daha oluyordu hüzne dönüyorduk ama, öyle bir an, bir
tül perde gibi havalandırıp bırakıyordu kendini, çok durmuyorduk üzerinde. Ömer
Hayyam’dan şu dörtlüğü okuyup geçiyorduk.
bulut geçti, gözyaşları
kaldı çimende,
gül rengi şarap içilmez mi böyle günde ?
seher yeli, eser yırtar eteğini gülün,
güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün.
bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye
kimse bilmez, kimse bilmez...
gül rengi şarap içilmez mi böyle günde ?
seher yeli, eser yırtar eteğini gülün,
güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün.
bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye
kimse bilmez, kimse bilmez...
İyi geliyordu şarkılar,
şiirler iyi ediyordu, biz iyiydik hep beraberken. Babaannem, yolculuk
öğretiyordu, çıkınını açıyordu. Bohçalara zaman koyuyorduk, ilerde lazım olur
diye. Sonra İstanbul vardı, bi İstiklali vardı aklını alır insanın. Pacific’te
cumartesisi vardı Zeyno’mun, gazeteleri, dergileri. Sonra Tanju vardı, “aa bu
ne güzel bişeymiş” dediğinde “al senin olsun” diyen, Zeyno’mun masasına en çok
ihtimamı gösteren. Bir bahar gibi yürürdü Zeynom, çiçekleri vardı her yere
gizliden dökülen. Çapraz minik lacivert çantası, kırmızı cüzdanı, fırfırlı
eteği, kırmızı ruju, küpeleri, ojesi, lülesi dökülen saçı, sonra saçında pembe
bir tutam vardı ki ne sevinmiştik o gün. Varuşyan’da balık vardı, kafanı
çevirsen deniz, yüzüne baksan bahar bir kız vardı karşında oturan. Samatya’da
kara gözlü çocuklar, yumrucuk, boncuk boncuk hepsi. Güneş de güzel, yağmur da
güzel, kış da güzel, kış bile ışıl ışıldı sanki. Cuma akşamlarımız, iş
çıkışlarını iple çektiğimiz. Hep gitmek isteyip, de bi punduna getiririp
gittiğimiz fakat kapısından o gün kapalı olması sebebiyle döndüğümüz Caferağa
Medresesi. Bunlar hep vardı, şimdi de var. Şimdi belki o zamandan daha çok var.
Şimdi Zeynom yanımda değil ya, hep var bunlar, hep içimde ışık, kalbimde tüy
hep.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.